28 Aralık 2011 Çarşamba

Tekrar

Şu hayatta insanoğlunun en nefret ettiği şey birşeyleri tekrar etmek.
Bunun modern adı "monoton hayat" galiba.
Ve sen hayatıma girdin gireli herşey monoton.
Ne yana dönsem senin özetin..
Tekrarlanmayı bekleyen ufacık dipnotlarla dolu caddeler.
Halbuki seni ezbere bilmişken her adımda seni hatırlamakta neyin nesi?
Tarih tekerrürden ibaret ise , tüm caddeler maziyi mi anlatıyor yoksa ben mi yanılıyorum?
Herkes yeterince acı çekiyor. Tek sıkıntı acı ile özlemi karıştırmak.
Her türlü senin hayatından gidebilirim. Elbet sende gidebilirsin hatta gittinde..
Ama özleyeceğine söz ver.
Yolda yürürken kokumu hissetmişçesine içerleyeceğine , beni gördüğünde gözlerinin dolacağına söz verirsen 
giderim bende.
Zaten bi ilişkideki en iyi yapılan fiil gitmekti. Bunu bana sen öğrettin.
Senden vazgeçtim , eğer gerçekten vazgeçmeseydim devamlı seni anlatır , adeta seni bağırırdım.
Beni acımasız buluyor olabilirsin, ama unutma ki bütün acıları üstlenen benim.
Bazen insanlar konuşmadan anlaşır ya , hatta "telepati" denir buna , o son öpüşün "gidiyorum " öpüşüydü , anlamalıydım.
Aslında farketmeliydik, biten biz değil "mutluluk"tu. Çünkü sende bilirsin ki mutluluklar uzun sürmez.
Ben seninle sonradan tanıştım , çünkü bazı insanlarla yollarımız ayrıldıktan sonra tanışırsın.
Bi tek yokluğunla tanışmadım ben. Karşılaşmak bile istemiyorum , söyle civarlarıma uğramasın.
Elini çabuk tut seni unutuyorum diyemeyeceğim , ama Elimi çabuk tut senden gidemeyeceğim diyebilirim.
Bugün çok şey düşündüm , sende olmayan beni ve bendeki seni,
Anladım ki ,
Seni seviyorum diyebilir miyim bilmiyorum ama tek bildiğim seni sevmeyi sevmediğim.
Ve burdan yola çıkarak diyebilirim ki,
Bugün seni tekrar sevmeyi denedim. Sonra fark ettim ki, bazı şeylerin; tekrarı yok.



9 Aralık 2011 Cuma

Sesi Öpmek

Düşünüyorsun...

Sonrasında sana ettiği yeminler, söylediği sözler geliyor. Hani şu "senden başka..." , "ilk seni.." diye başlayan müsvette cümleler.İnandığına mı yanarsın ? inananacak kadar aptal olduğuna mı? Utanıyorum bazen söylediğin yalanlar adına.Tabi hiçbirşey eskiyi getirmiyor getiremedi de.. Ama istesen gelirdi , isteseydi getirirdi öyle değil mi? İlk başlarda herşeyi boşvereyim hayatı umursamayım diyordum sonra hayatımın bile olmadığını farkettim.Hiçbirşey olurunda değil ,  o yüzden oluruna bırakılacak hiçbirşey yok ortada.İç sesimle konuşurken düşünüyorum da iç sesim duyulsaydı olacakları tahmin bile edemiyorum.

+Geçmişe dönmek için her şeyimi verirdim.
- Her şeyin geçmişte kaldığı için dönmek istemiyor musun zaten?


+Üzülme artık, her şey geçmişte kaldı.
- Sen neden üzüldüğümü sanıyorsun ki? 

+Ara ara aklıma gelmiyor değil .
-Onun hayatına girmeyi çok istediğim için belkide aklımdan çıkmıyor kim bilir? 


Bu tür iç çekişmelerden sonra kendi kendime konuşmayı bile bıraktım.Geçmişi silmeye karar veriyorum fakat sildikçe boşluğa düşüyorum. Onunla ilgili herşeyi düşünmüştüm en ince ayrıntıyı bile. O okumaya doyamadığım her okuyuşumda farklı anlamlar çıkardığım fikir çürütme dayatması olmayan tek makaleydi benim için. Okumayı çok seven bi insan olduğum için gözlerimi takip eden her harfte onu arıyorum hala. Bugün karın yağması bile pek önemli olmadı. Hiç bir zaman romantik olamadığım gibi kar bana pek ilgi çekici gelmemişti. Oysaki o olsaydı beraber yürür , beraber üşürdük. Ellerimi tutar öperdi yanaklarımı , sesi bile yeterdi ısıtmaya inanın. Zaman geçtikçe daha çok üşüyorum sesini hatırlayamadığımdan olsa gerek, ısınmayı bilmez oldu vücudum, sesini bile öpmek isterdim şimdi yanımda olsaydın. Unutuyor muyum bilmiyorum ama çok özlüyorum.Soracak olursan gelmeni istemiyorum ama içimden de gitme olur mu? Unutmak diye bir şey yok. Sadece hatırlamaya ara veriyorum. Ama ara vereli çok oldu sevgilim. "Ara"lar boşlukları doldurmuyor ,hala "ara"nmayı bekliyor.. .

4 Kasım 2011 Cuma

Film

Uykuya dalmamak için senli günleri düşünüp günün en güzel yerinde uyuya kaldığımı kimse bilmiyor.Yoksa herkes bana "aptal aşık" sıfatını yakıştırırdı.Bilirsin herşeyi kendime yakıştıramıyorum, sen buna gurur de ben utanç. Otobüste cam kenarına oturmaya korkar oldum ki sorma gitsin. Kahkalarımız camları titretiyor olacak ki uyuyamıyorum. Yolların akışında ikimizi diriltiyor başlıyorum yine bilmem kaçıncı kısa metrajlı filmimize.

Deniz kenarındaki bankta omzunda uyanırken buluyorum kendimi.Senin yanındayken açlığımı hissetmiyor olmamdan galiba aldığım ilk simiti martılara veriyorum tüm cömertliğimle.Ellerim üşüdüğünde şimdi ki gibi cebime koymayı değil ellerini tutmayı tercih ediyorum. Ölümü her an hissettiğim için , bir anlık denize atlayıp sonsuzluğa karışma fikrini ortaya atıyorum.Esasen amaç beraber ölmek.Sonra tabiki bu şapşallığıma gülüyoruz.Sen gülünce mimiklere gerek olmadan gülüyor,adeta uçuyorum. Sonra birden irkiliyorum ki kornalar falan anlayacağın yine halisülasyonlar...
Ne sen varsın ne de elimde kalan birkaç susam kırıntısı...Gözlerim deniz oluyor hırçın dalgalı bir derya.Ufukta yalnızlık çizgisi görülmeyecek kadar geniş bir derya.
Gelseydin keşke ,dalsaydın denizime,daireler çizerek tıpkı küçük su damlaları gibi yayılsaydın hücrelerime.İnan içim dışım gibi değildir.Okyanusların altı kadar berrak,turuncu mercanlar kadar renkli.Ağlamaktan oluşan yosunlarımı sökseydin tek hamlede.Şimdi sen yoksun ya ne mavilik var, ne su halkaları..

Şimdi yemyeşil bir deniz var dibi yosundan görülmeyen...

Tat

Yaşadığım herşeyde senin tadını arıyorum.
Olabildiğince hızlı yaşamaya çalışıyorum sana çabuk ulaşmak için.
Ama , sen hiç gelmiyorsun..
Rüzgar saçımı okşadıkça bir huzur kaplıyor içimi bi anda aheste aheste esiyor , ellerin saçlarıma karışmış
çözülmemesini diliyorum , dokunmadığını o anın hazzından farkedemiyorum ki..
Rüzgar da bana seni sensiz yaşatıyor--
Güneş tam tepedeyken yüzümü dönüyorum ona , ama senden daha sıcak değil ki,
Kainatın ısı kaynağı çehremdeki buzları çözemeyecek kadar aciz.
Zaten ne zaman ıslaklığını hissetsem yağmur yağıyor, ben ağlıyorum
Beraber yağıyoruz , ağlıyoruz işte her neyse. Bir damla düşünce elime
Keşke diyorum su olsam buharlaşsam atmosfere
Belki yağmur olur düşerdim avuçlarının içine 
Yağmur bitiyor...
Gökkuşağı konrastını yükseltince anlıyorum.
Yağmur da seni sensiz yaşatıyor--
Bir tek gökyüzü kandırmıyor sanırsam beni
Oda hiç kirlenmediğinden,
Uçsuz bucaksız umutlar sunuyor bana.
Düşünüyorum yavaştan fısıldıyorum birkaç kelime
Nereye gidersen git hep aynı gökyüzünü paylaşacağız.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Uzaktan Sevmek. . .

Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi.

Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.

Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum."Sırrın senden bile güzel çünkü, senden bile özel. Sırrın bir billur kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar?


Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da.

Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.

Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. "Aşıklar kibirli olur" demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.

23 Eylül 2011 Cuma

Bütün Güzel Havalar Ağlatıyor Şimdi Beni

Yağmur yağmaya başladı işte. , ılık ılık esiyor rüzgar. Senin kokunu yüzüme yüzüme savuruyor.Ağlamak değilde ağlamaklı oluyor gökyüzüne eşlik etmeye başlıyorum.Sonra bi uğultu bi fırtına gönlümden mi kopuyor havadan mı bilinmez.Buselerini silmek için temizliyorum yanaklarımı gözlerimle.Böyle sıkıca bastırıyorum içimi , taşıyor gözlerimden...Yağmurla ilgili yazdığın şiir aklıma geliyor birden.Yazdığın şiirler hala bi dua misali gezinir durur dudaklarımda. Aklıma geldikçe yüzün belli belirsiz bir tebessüm sarar çehremi.Kahkaların çınlatır kulaklarımı. "ağlarım hatıra geldikçe gülüşlerimiz" diyor ya şair işte tam da öyle.Sen yokken kirpiklerim buseleri konduruyor yanaklarıma.Damla damla , usul usul...Aynaya da bakamaz oldum, sen varken sana bakıp görüyordum kendimi .Artık ne kendime bakıyorum ne aynaya. Sana bakma mevzusunu zaten geç .Birşeye çok bakınca görmemeye başlıyorsun. Artık hergün yıkar oldum saçlarımı. Buselerinin kokusu sinmiş her bir teline. "Senden sonra" diye başlamak istemiyorum cümlelerime.Yükleminde hep bi olumsuzluk bi isteksizlik ki sorma gitsin.Bazen içimdeki senle konuşuyoruz , içten içe gülüyor eğleniyoruz.Ruhlarımızın dansı eşliğinde.Ama sen olmayınca tadı olmuyor.Nasıldır iyi midir diye merak etmiyordum önceden. Hissediyordum çünkü mutlu olup , mutsuz olduğunu.Nasıl bir sinerji artık sen düşün.Ama zaman hisleri bile çürütüyor.Hissiyatımı sende unuttum sanırsam.Beni soracak olursan günler geçiyor bi şekilde , zaman kavramı beyhude oldu.Neyse herşeyin kısa sürdüğü gibi bu yazıyı da kestirip atmanın vakti geldi.Geceleri üstüme alıp gündüzleri sana bıraktım.Yolun hep aydınlık olsun diye.Sabahları erken uyan , günün en güzel vakitleri o zamanlar.O anlar kalk ve Rabbine "bizi" yaşattığı için , benim adıma teşekkür et.Bu arada kalbime iyi bak onu seninle bıraktım.

15 Eylül 2011 Perşembe

Bir Rüzgar Olarak Aşk


Bir rüzgar olarak aşk
eser durur içinde hayatın,
kimisinde üşür, sarılırsın
etrafında sarısının
özgürlüğe;
bazen de açarsın ellerine
hissettirmesi için tümünü...

Hayatın içinde eser dururlar
aşka özenmiş rüzgarlar,
yakar
bazıları
arkalarına kattıklarıyla
çarpar..çarparlar.

Rüzgar olmuş aşklar
hayatın içinde esip duran,
keskinler de muntazaman
bir kılıç gibi,
vın vın vın...
en çok da bunu sever insan;
olmak
bir kılıca kın
ve
sarmak aşkın
etrafını...

13 Eylül 2011 Salı

Elinden Geleni Yap

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.

Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki...

Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...


(Nazım Hikmet Ran)

11 Eylül 2011 Pazar

Belkide.

Belkide yanındayken başkası
Onun elini tutuyorsun
Ama beni hatırlıyorsun
Onun elinin sıcaklığında
Beni buluyorsun
Ya da bakışları
Beni anımsatıyor
Belkide artık onu seviyorsun...

Belkide bir başkasına baktığında
Beni görüyorsun
Ama kapatıyorsun gözlerini
Onun sesini her işittiğinde
Beni duyuyorsun
Ya da onun sesi
Beni çınlatıyor kulaklarında
Belkide artık beni unutuyorsun...

Her ona dokunduğunda
Beni ürpertiyorsun
Ama devam ediyorsun başka saçlar okşamaya
Başka yüzlerde ayna aramaya
Ya da onun ruhunda
Ben beliriyorum adeta
Belkide artık beni hatırlamıyorsun..


5 Ağustos 2011 Cuma

Öncelikle Dost Kelimesinin Yetersiz Kaldığını Bil.

Gözlerimi hayata lise de açtığımı zannediyorum bazen.Çünkü tam da o zaman girdin hayatıma bir daha çıkmamak üzere.Yaşadığımız olaylar sayfalarını çevirmekten bıktığımız bir ansiklopedi gibi uzun ve birikimli.Yıllar geçtikçe yıllanmış şaraplar gibi tatlanıyor dostluğumuz.İçtikçe sarhoş olup, bencilce kimseye vermiyoruz.Zaten bazı şeyler "özel"liğini yitirmemeli aynı bizde olduğu gibi.Hiçbir zaman açıklama yapma gereği duymadığım , bi dinle bak şöyle oldu diye başlayan cümleler kurmadığım güzide ve tek insandı o. Yaşayacağım olayları tahmin eden ve tahmin ederken benim "bence öyle olmayacak ben onu tanıyorum"lu cümlelerimi dinlemek zorunda olan zavallı. Bazen beni dinlemesende , anlattıklarımın ilgini çekmeyip kulak asmadığın zamanlarda beni çıldırtsanda yine güne seninle uyanıyorum.Kapıyı açmaya bile ihtiyaç duymadığım anahtarı ilk seferde tutturamayıp gürültüyle beni uyandırsanda alışıyorum artık :) Hicran uyuyorum dediğimde napabilirim demen beni uykumdan gülümseyerek alıkoyuyor.Banyo yapıp yapmadığımı saçlarımdan farketmeyecek kadar sivri zekaya sahipsin bunu demeden geçemeyeceğim. Beraber ağlayıp beraber gülmek gibi bi kavramımız olmadı bizim  -biz diyorum çünkü bizim dostluğumuzda sen ve ben yok biz var-  çünkü beraberliğin verdiği güçle ağlamaya bile ihtiyaç duymadık.En güzel zamanları beraber geçirdik , konuşmaya bile gerek duymadan anlaştık çoğu zaman, "herşey çok güzel olacak" cümlesini bir tek senden duyunca umutla bakıyorum hayata, zıt özelliklere sahip olmamıza rağmen herşeyi gözardı edip birbimize tutunarak ilerliyoruz pardon hayatı sürdürüyoruz.Hayatımın sonuna kadar sana yemek yapabilir, 3 kat için sepet sarkıtıp balkondan bağırabilir, kilonla ilgili iltifatlarda bulunabilirim ve de buraya geçmişte ve gelecekte yaşayacağımız çok özel ve güzel şeyleri yazarak okuyanları imrendirebilirim fakat bazı şeyler özel ve tadında kalmalı bu cümle ikimiz içinde hayatın her alanında geçerli bi söz galiba...Neyse yıllar geçtikçe etrafımdaki İnsanlar zamanla aileleri hariç herşeyi kaybediyorlar şanslıyım ki ailemden de öte birisin kaybetme lüksümün olmadığı Annemden sonraki ikinci varlık ; 

Bazen düşünüyorumda birlikte olup hiç konuşmadığımızda bile ne güzel sohbet ediyoruz  : )

15 Temmuz 2011 Cuma

Yavaşlıyor Ama Durmuyor Dünya

Görmediğin bir uçurum kenarında ayaklarım, gözlerim bilmediğim uzaklara bakıyor.
Kapatıp sessizce suretimi, sesleri dinliyorum. Hislerimin esiri olmamaya çalışıyorum çünkü o zaman dünyam küçülüyor, tek bir kişiye odaklanıyorum, ve bu dertten benim gibi yüzlerce kişi muzdarip.Duyguları düşünüyorum sonra.Bir işe ne zaman duygu katsak mantık orada yok oluyor. Zaten duyguda mantık olsaydı duygu olamazlardı.Duyguların değişkenliğine göre mutlu veya mutsuz hallerimiz oluyor. Bazen mutsuzluktan tüm damarlarım tıkanacak gibi olduğunda hayatın ciddi biçimde doğrusal olduğunu ve geri dönüşü olmadığını hatırlıyorum.Tabii birde "hatırlamak" , "unutmak" kavramı var mutluluk kısmının dışında. Hatırlamak için harcadığımız çabadan çok daha fazlasını unutmak için harcıyoruz.
Bu lanet duyguyla hepimiz cebelleşiyoruz adeta.
Bugünler dün oluyor biz şimdiki zamandayken . Kimimiz hangi şimdiki zamanda bilinmez  orası. Herkes bir ana takılıp kalıyor, kaldıkça gramafona takılan plaklar gibi çiziliyor kalpleri .Hiç sevmediğin berbat şarkıları ezbere bilmen gibi ironik bir duygu unutmak.Unutmaktan ziyade unutulmayan insanlar desek daha iyi olur. Bunlar bir süre sonra eskiyor zaten. Eskiyen yokluğuna alışılmış olandır bence.Sonra kendini kandırma leveli başlar. Bu zehri birkez tatmışan -kendini kandırmayı- bir daha kendini kurtaramazsın.Sonra düşünmemeye başlarsın bu level biraz gecikebilir. Bunun sebebi de değmediğini geç farketmektir.Birşeyleri kavramışındır az çok ama vakit geçmiştir.Unutmak öğrenmekten daha çok zaman alır daima, ve sonunda  birgün gelir diye çok şeyin adı küçük yazılır , silinmez anlar , karşı konmaz özlemler peşi sıra gelir.Bir yanın eksik , bir yanın yarım bir yarın üşüyor kim bilir.. Şimdi başında da belirttiğim gibi yürüyorum bir başıma uçurumun kenarında yolun sonun da sen yoksan hoşgelin ölüm bana...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Anılar Başladı mı?

Zaman geçiyor mu geçiriyor mu orası bilinmez ama ne yana baksanız anılarınız canlanıyor sanki.İnsanlar dışardan o kadar farklı görünüyor ki içlerine girince bir karmaşa ile karşılaşıyorsunuz.Binalara bakıyorsunuz ama içindeki ışıklarda neler döndüğünü tahmin bile edemiyorsunuz. Hayat böyle işte ihtimallerle dolu ve biz bu ihtimaller denizinde bir batıp bir çıkıyoruz.2 ay önce yaşadığım olayları yıllar önce yaşamış gibiyim o günlerden geriye kalan sadece özlem , özlemek nasıl bastırılır nasıl delice bir duygudur bilemezsiniz... İnsan bazen bir şarkıda , bazen bir telefon konuşmasında hisseder özlemini. Anıların insanı delirten bir ihtişamı var. Birilerine anlattıkça tatlanıyor sanki. Her harfin arkasında onlar kadar ünlü olmayan özlemlerim var.Sevgimiz heceler uzadıkça büyüyor ve bir virgül bizi birbirimize bağlıyor. İnsan asla şimdiki zamanı yaşamıyor , ya geçmişte yada gelecekteki hayallerde. Yerini sen belirliyorsun .Bazen ne yana dönseniz anılarınıza çarpıyorsunuz ve bu anları yaşamamak için geçmişi özlememek için çocukluğumuzu özlüyoruz.İnsan bide kokuları unutamıyor tabii. Herkesin kendine has bir kokusu oluyor , ve sen özlemekdikçe esmiyor , sen düşündükçe gitmiyor... Bazen zaman esse rüzgar geçse diyoruz. Geçmişi hatırlamamak için yaşamadığımız bir geleceğe özlem duyuyoruz. Biz insanlar gerçekten gerçekten garip varlıklarız. Olmayan şeyleri , aslında yaşamadığımız aşkları gitmediğimiz ülkeleri özlüyoruz. Hayal dünyasında yaşadığımız için o dünyayı özlüyoruz. Ben mesela mutluluğun nirvanasını özlüyorum halbuki öyle bir zaman yoktu sadece ben var zannetmiştim kısacası ;
Hayatın içimde büyüdüğünü hissetmezsem, dışımdaki hayatı hiçbir zaman kabullenemeyeceğim